ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN MUNZAM ZARARA İLİŞKİN PİLOT KARAR

Makaleler | ONLINE CONSULTATION | İstanbul Lawyer Office

ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN MUNZAM ZARARA İLİŞKİN PİLOT KARAR

 

 

Anayasa Mahkemesi, 2024/41763 başvuru numaralı ve 8/07/2025 tarihli kararında, özel hukuk kişileri arasında kaynaklanan uyuşmazlıklarda doğan alacakların enflasyon karşısında değer kaybına uğradığı iddiasına karşı daha önce verilmiş Yargıtay kararlarını da dikkate alarak mülkiyet hakkı ve etkili yargılama hakkı kapsamında değerlendirmeler yapmıştır. Bu değerlendirme neticesinde, AYM tarafından munzam zarar iddialarına ilişkin etkili bir hukuk yolu bulunmadığını, 6098 sayılı TBK m. 122 ‘ nin alacakların enflasyon karşısında uğradığı değer kaybının tazminini güvence altınma alamadığı ve bu yöndeki içtihadın da bu hukuki soruna etkili çözüm getirmediğine hükmetmiştir. Neticeten; Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. İşbu karar 33032 sayılı ve 29 Eylül 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

 

 1.BAŞVURUCUNUN İDDİASI

 

Başvurucu 17/12/2020 tarihinde Banka aleyhine İstanbul 10. Tüketici Mahkemesinde (10. Tüketici Mahkemesi) dava açmıştır. Bu davada lehine hükmedilen icra inkâr tazminatı, vekâlet ücreti ve yargılama gideri toplamı 17.028 TL dâhil olmak üzere toplamda 119.114,76 TL tahsil edilmesine rağmen asıl alacak ve faiz bedeli toplamının ödeme tarihinde yaklaşık 92.822,60 TL olduğunu ve alacağının faizi aşan şekilde değer kaybına uğradığını belirterek 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 122. maddesi uyarınca munzam zararına karşılık fazlaya ilişkin hak ve alacak talebi saklı kalmak kaydıyla 100.000 TL'nin 2/7/2020 tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir.

Tüketici Mahkemesi, 9/3/2021 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun itirazın iptali davasında temerrüt faizi istediği hâlde yasal faize hükmedildiği, bunu temyiz sebebi yapmadığı, oysa tacir olan Banka yönünden ticari/avans faizine hükmedilmesinin mümkün olabileceği, munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusurun borçlunun temerrüde düşmedeki kusuru olduğu, davalı Bankanın temerrüde düşmedeki kusurundan ve munzam zarar şartlarının oluştuğundan bahsedilemeyeceği ifade edilmiştir.

 

 

Başvurucunun uyuşmazlığı Bölge Adliye Mahkemesi önüne getirmesi neticesinde BAM “ Kusursuzluğu ispat yükünün Banka üzerinde olduğu ancak asıl olanın ülkenin ekonomik şartlarına ilişkin soyut anlatımdan ziyade alacaklının bizzat kendi özel şartlarına ilişkin zarar iddiasının somutlaştırılması ve ispatlanması olduğu, bunun ispatlanamadığı, bu nedenle munzam zarar şartlarının oluştuğundan bahsedilemeyeceği belirterek davanın reddine ilişkin kararı onamıştır. Başvurucu kararı temyiz etmiş;  Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ise  12/3/2024 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesi kararını onamıştır:

 

 2.MUNZAM ZARARA İLİŞKİN YARGITAY DEĞERLENDİRMELERİ

 

1.) Munzam zararın varlığı için gereken ilk koşul bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. Borçlunun aşkın zararı tazmin yükümlülüğünün asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar geçen zaman içinde artarak devam eden ve asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borç niteliğindedir.

 

2.) Borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetinin gerekmektedir.

 

3.) Borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olması gereklidir;  zira aşkın zarar sorumluluğunun temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluğuna dayanmaktadır.

 

4.) Borçlunun temerrüdü ile alacaklının munzam zararı arasındaki illiyet bağının mevcudiyeti gerekmektedir.

 

5.) Asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazi kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Munzam zarar, ayrı bir dava ile de zamanaşımı süresi içinde her zaman istenmesinin mümkün bulunmaktadır.

 

6.) Tüm bunların yanında munzam zarar isteminde bulunulabilmesi için alacaklının  mal varlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak zorunda olduğu, varlığı iddia olunan zararın yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerektiği, bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın zarar talebinin alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe 6098 sayılı Kanun'un 122. maddesi kapsamında aşkın zararın kanıtı olarak ileri sürülemeyeceği ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzlukların alacaklı zararı olarak kabul edilemeyeceği, yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi nedenlerin davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamayacağı, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddialarının hükme esas alınamayacağı, değerlendirilmiştir.

 

3.ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN YAPILAN DEĞERLENDİRME

 

 

Anayasa Mahkemesi, başvuruya ilişkin yaptığı değerlendirme ile,

1.)Yargı makamları tarafından yargılama  sonunda munzam zarar koşullarının gerçekleşmediği, aşkın zararın genel ekonomik olumsuzlukların ( dışında başvurucunun durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerektiği, yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu ve paranın satın alma gücünde meydana gelen azalmanın başvurucuyu ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamayacağını ve dolayısıyla zararın ispatı için enflasyon olgusu dışında başka somut olguların varlığının arandığına,

 

 2.)Borçluların yargılama sonunda ödemekle yükümlü tutulacakları faizin enflasyon oranının önemli ölçüde altında kalması ve bu zararın başka bir hukuki yolla telafi edilmesinin mümkün olmaması hâlinde, borçların zamanında ödenmemesi olasılığı artacağına ve bu durumun özel hukuk kişilerinin taraf olduğu uyuşmazlık ve dava sayılarında önemli bir artışa sebebiyet verecektir. Borçlularınzamanında ödemedikleri borçlar nedeniyle enflasyonun altında faiz ödemesi yapacak, dolayısıyla borcu ödememekle kârlı çıkmış olacağına,

 

3.)Alacaklının alacağını geç tahsil etmesi halinde, enflasyon karşısında meydana gelen değer kaybının giderilmemesi, alacağına gerçek değeriyle ulaşmasını engelleyeceğine borçlunun ise borcunu gerçek değerinin altında ödemesine yol açacağına

 

4.)Bu durumun, taraflar arasındaki adil dengeyi alacaklı aleyhine bozduğuna ve alacaklıya ölçüsüz bir külfet yüklediğine, adil dengenin kurulabilmesi için borçlunun borcunu gerçek değeri üzerinden ödemesi gerektiğine,

 

5.)Bu kapsamda da öncelikle başvurucunun mülkü kapsamındaki kesinleşmiş alacağının önemli ölçüde değer kaybına uğratılmaksızın tahsil edebilmesine imkân tanıyan etkili bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığını inceleneceğine hükmetmiştir.

 

4.ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Yapılan değerlendirme neticesinde incelenen başvuruda, alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğraması nedeniyle meydana gelen zararın karşılanması için hukuk sisteminde etkili bir hukuk yolunun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu durumun Anayasa'nın 35. maddesiyle bağlantılı olarak 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. 

 

5.SONUÇ

 

 İşbu Anayasa Mahkemesi Kararı pilot karar usulünce verilmiş olup AYM kararında da açıklandığı üzere; ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını temin eden yollardan biri de  pilot karar usulünün işletilmesidir. İhlalin yapısal bir sorundan kaynaklandığının tespiti ile bu sorunun başka başvurulara, bir diğer ifadeyle yeni ihlallere sebebiyet verdiğinin anlaşılması veya bu durumun yeni başvurulara sebebiyet verebileceğinin öngörülmesi hâlinde Anayasa Mahkemesi, resen veya Bakanlığın ya da başvurucunun istemi üzerine pilot karar usulünü başlatabilecektir. Pilot karar usulünün benimsenmesindeki en önemli amaç, benzer başvuruların tamamının ihlalle sonuçlanması yerine ilgili mercilerce çözüme kavuşturulması ve bu suretle ihlalin kaynağının ortadan kaldırılarak yapısal sorunun düzeltilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla verilen işbu karar ile  alacaklının munzam zarara ilişkin değer kaybı iddiasını enflasyon dışında somut bir delille gerekçelendirme yönündeki yargı makamları tutumunun işbu karar neticesinde farklı bir yönde çözüme kavuşturulmaya çalışılacağı açıktır.

Stj. Av. İrem ÖZBERK 

 

#pilotkarar #munzamzarar #enflasyonÂ